TAPE KAYITLARININ DELİL NİTELİĞİ


 I.              CMK DELİL SİSTEMİ HAKKINDA GENEL AÇIKLAMALAR

 

5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu’nda serbest delil sistemi kabul edilmiştir. Buna delillerin serbestçe değerlendirilmesi ilkesi adı verilmektedir. Delillerin serbestçe değerlendirilmesi ilkesine göre hakim, delil olarak ileri sürülen hususların takdirini vicdanına göre yapar ve bu doğrultuda özgürce karar verir. Yani Ceza Muhakemesi Kanunu’na göre deliller ve delillerin değerlendirilmesi de serbest olup hakim vereceği hükümde sanığın ikrarı, bilirkişi raporu ya da ispat kuralları ile hiçbir surette bağlı değildir[1]. Ancak, hakimin delilleri vicdani kanaatine göre serbestçe değerlendirebilmesinin tek sınırı Ceza Muhakemesi Kanunu’nun 217. maddesinin 2. fıkrasında belirtildiği üzere; delillerin yalnızca hukuka uygun yollarla elde edilmiş olmasıdır.

 

Ceza yargılamasında, hukuka aykırı olmadığı müddetçe her şey delil ve ispat aracı olabilmektedir. Delillerin varlığına rağmen hakimde suçluluk yönünden tam anlamıyla vicdanı kanı oluşmamışsa bu takdirde devreye ceza yargılamasının bir başka temel ilkesi olan şüpheden sanık yararlanır ilkesi devreye girecektir. Bu açıdan ceza muhakemesi diğer hukuk dallarından çok farklı bir uygulamaya sahiptir. Buradan hâkimin yüklenen suç bakımından sadece vicdanına göre keyfi bir şekilde yargılama yapabilme ve hüküm tesis edebilme yetkisinin olduğu sonucu çıkarılmamalıdır. Zira hakim her aşamada hukuka uygun davranmak zorunda olmakla beraber ispat faaliyeti sonucunda vicdani kanaatini kabul edilebilir, denetlenebilir, mantıklı gerekçelere ve delillere dayandırmak zorundadır[2].

 

Yargıtay da önüne gelen uyuşmazlıklarda delil değerlendirmesi yapmaktadır. Bu nedenle gelişen içtihatlar yönünden benzer uygulamalar söz konusudur.

 

Makalemize konu tape kayıtları delilleri, Ceza Muhakemesi Kanunu’nun 135. maddesi gereğince iletişimin dinlenmesi ile yapılır. İletişim dinlenmesi, adli amaçlı olarak yapılan dinleme ve önleme dinlemesi olmak üzere ikiye ayrılır.

 

II.      İLETİŞİMİN DENETLENMESİ


İletişimin denetlenmesi koruma tedbiri Ceza Muhakemesi Kanunu’nun 135. maddesi gereğince ceza yargılamasında şüpheliye veya sanığa ulaşmak veya delil elde etmek amacıyla başvurulan ve bu nedenle mahiyeti gereğince çok önemli bir tedbirdir. İletişimin denetlenmesi “bir suç dolayısıyla yapılan bir soruşturma veya kovuşturmada” yapılabildiği için gizli bir koruma tedbiri olup şüpheli veya sanığın yani dinlenen kişinin bu durumdan haberi olmamaktadır[3]. İletişimin denetlenmesi kapsamında, HTS raporu ile arama, aranma, yer bilgisi ve kimlik bilgilerinin tespitine ilişkin veriler elde edilebilmektedir[4]. İletişimin dinlenmesi, önleme dinlemesi ve adli amaçlı olarak yapılan dinleme olmak üzere ikiye ayrılır.

Öncelikle CMK kapsamında olmayan önleme dinlemesi mevzuatına ilişkin kısa değerlendirmeler yapılacak ardından makalemizin konusu gereği CMK 135 hükmü gereğince yapılan adli amaçlı iletişimin dinlenmesi tedbiri ele alınacaktır.  


a.        İletişimin Önleme Amaçlı Dinlenmesi

 

İletişimin dinlenmesi tedbirine, CMK’nın 135'inci maddesi dışında başka kanunlarda “önleme amaçlı” olarak yer verilmiştir. Önleme amaçlı olarak iletişimin dinlenmesi tedbiri, PVSK Ek m. 7, Jandarma Teşkilat, Görev ve Yetkileri Kanunu Ek m. 5, istihbarat amaçlı olarak Devlet İstihbarat Hizmetleri ve Milli İstihbarat Teşkilatı Kanunu m. 6’da düzenlenmiştir[5].

2559 sayılı PVSK’nın ek 7. maddesine ve ayrıca Jandarma Teşkilat, Görev ve Yetkileri Kanunu’nun Ek m. 5’inci maddesinde, Ceza Muhakemesi Kanunu’nun casusluk suçları hariç, 250/1 hükmünün (a), (b) ve (c) bentlerinde yazılı suçlar yönünden önleme amaçlı iletişimin dinlenebileceği belirtilmiştir. Ancak CMK m. 250 yürürlükten kalkınca, 3713 sayılı kanunun geçici 14. maddesi uyarınca bu maddedeki suçlara yapılan atıflar aşağıdaki suçlara yapılmış sayılır:


Devlet İstihbarat Hizmetleri ve Milli İstihbarat Teşkilatı Kanunu m. 6’da, Anayasanın 2’nci maddesinde belirtilen temel niteliklere ve demokratik hukuk devletine yönelik ciddi bir tehlikenin varlığı halinde devlet güvenliğinin sağlanması, casusluk faaliyetlerinin ortaya çıkarılması, devlet sırrının ifşasının tespiti ve terör faaliyetlerinin önlenmesine ilişkin olarak iletişimin tespiti tedbirine başvurabileceği belirtilmiştir; ancak önleme dinlemesi bakımından herhangi bir suç sınırlaması getirilmemiştir[6].

Bahsettiğimiz kanunlar yönünden başvurulan iletişimin dinlenmesi tedbiri, önleme amaçlı olduğu için elde edilen delillerin o suçu aydınlatmak amacıyla kullanılmaması gerekir. Bu açıdan her ne kadar elde edilen delillerin önleme veya istihbarat amaçlı çalışmalar dışında başka amaçlar için kullanılmaması için özel bir delil değerlendirme yasağı bulunuyor olsa da uygulamada bu tür bilgiler ceza soruşturması için kullanılabilmektedir[7].

Önleme amaçlı dinlemede, herhangi bir şüphe derecesinden bahsedilmemiştir. Bu nedenle istihbarat birimlerinin yaptıkları çalışmalar ve değerlendirmeler neticesinde; bu tedbirin uygulanması yönünde karar verecek olan hakim veya yetkili makamlar en azından “makul şüphe” derecesinden hareket etmelidir[8].

 

b.        Adli Dinleme


Adli dinleme amaçlı yapılan iletişimin tespiti, CMK 135 hükmü gereğince ceza yargılamasında soruşturma veya kovuşturmada delil olarak kullanabilmesi ve işlenmiş suçların aydınlatılabilmesi amacıyla en son çare olarak başvurulan bir tedbirdir[9]. Adli dinlemeyi aşağıda kapsamlı bir şekilde inceleyeceğiz.

 

III.   ADLİ AMAÇLI İLETİŞİMİN DİNLENMESİ

 

1.        Genel Açıklamalar

Ceza Muhakemesi Kanunu’nun m. 135/8 hükmünde; “Bu madde kapsamında dinleme, kayda alma ve sinyal bilgilerinin değerlendirilmesine ilişkin hükümler ancak, aşağıda sayılan suçlarla ilgili olarak uygulanabilir:” şeklinde belirtilmek suretiyle sınırlı olarak sayılan suçlarda yalnızca dinleme, kayda alma ve sinyal bilgilerinin değerlendirilmesi yönündeki tedbirler uygulanabilecektir[10]. Bu suçlar aşağıdaki gibidir:


Bu listede yer almayan suçlar bakımından ise sadece iletişimin tespiti ve mobil telefonun bulunduğu yer tespiti yapılabilecektir. Yani katalog olmayan suçlarda sadece hangi telefon numaralarının birbirleriyle iletişim kurduğu saptanabilmekte; konuşmanın içeriği dinlenememektedir[11].

Hukukumuzda iletişimin dinlenmesi tedbiri sadece “şüpheli” ve “sanık” hakkında olabilmektedir. Bir kişinin suç işlediğinden şüphelenildiği için somut delillere dayanan kuvvetli şüphe sebeplerinin varlığı ile ceza soruşturmasının başlaması ve delil elde etmek için başka bir imkan bulunmaması gerekir[12]. Şimdi bu şartları inceleyelim.

 

2.        Şartları


İletişimin denetlenmesi tedbiri doğrudan bireylerin temel hak ve özgürlüklerini ilgilendirdiğinden ve bireylerin özel yaşam alanına müdahale teşkil ettiğinden kanun koyucu; söz konusu tedbirin şartlarını hukuk devleti ve ölçülülük ilkeleri kapsamında düzenlemiştir.

 

a.        Bir Suç Soruşturması veya Kovuşturması Olması

 

Makalemizin konusu olan iletişimin dinlenmesi tedbirine başvurulabilmesi için CMK 135 hükmü gereğince öncelikle bir suç soruşturması ya da kovuşturmasının bulunması gerekmektedir. Bu düzenlemenin bir gereği olarak iletişimin dinlenmesi tedbiri yalnızca şüpheli veya sanık hakkında uygulanabilmektedir. Şüpheli veya sanık konumunda olmayan üçüncü kişiler hakkında bu tedbir uygulanamamaktadır. İletişimin denetlenmesine karar verildiğinde telefonun mutlaka şüpheli veya sanığa ait olmasına gerek yoktur. Bir başka deyişle, üçüncü kişiye ait telefonun fiilen şüpheli veya sanığın kullanması yeterli olmaktadır.

 

Belirtmek gerekir ki işyerlerinde ortak kullanılan telefonunun ya da ankesörlü telefon gibi aleni telefon kullanılması durumlarında da dinleme yapılabilmekte ve bunlar hukuka uygun kabul edilmektedir[13].

 

b.        Kuvvetli Şüphe Sebebi


Söz konusu tedbire başvurulabilmesi için “suç işlendiğine ilişkin somut delillere dayanan kuvvetli şüphe sebeplerinin varlığı” gerekmektedir. Dikkat edilmesi gereken nokta, tutuklama ve adli kontrol tedbirleri için aranan “kuvvetli suç şüphesi” ile bu tedbir yönünden aranan “kuvvetli şüphe sebepleri”nin birbirinden farklı olduğudur[14].

 

c.         Başka Surette Delil Elde Edilememesi


Bu koruma tedbirinin uygulanabilmesi için ayrıca başka surette delil elde etme imkanının bulunmuyor olması gerekmektedir. Ceza Muhakemesi Kanunu’nda öngörülen Telekomünikasyon Yoluyla İletişimin Denetlenmesi, Gizli Soruşturmacı ve Teknik Araçlarla İzleme Tedbirlerinin Uygulanmasına İlişkin Yönetmelik’in 4/c maddesinde;

“Başka suretle delil elde edilmesi imkanının bulunmaması hali, soruşturma veya kovuşturma sırasında diğer tedbirlere başvurulmuş olsa bile sonuç alınamayacağı hususunda bir beklentinin varlığı veya başka yöntemlerden biri veya birkaçının uygulanmasına rağmen delil elde edilememesi ve delillere ancak bu yönetmelikte düzenlenen tedbirlere ulaşılabilecek olması”

olarak tanımlanmıştır[15]. Görülmektedir ki; söz konusu tedbire ancak başka bir çarenin bulunmaması veya diğer delil elde etme yöntemlerinin sonuç vermemesi gibi hususlar gözetilerek son çare olarak başvurulabilmektedir.  

 

3.        Tedbirin Süresi


İletişimin dinlenmesi, kayda alınması ve sinyal bilgilerinin değerlendirilmesi kararları, CMK 135/4 hükmü gereğince; “Tedbir kararı en çok iki ay için verilebilir; bu süre, bir ay daha uzatılabilir. (Ek cümle:25/5/2005 – 5353/17 md.) Ancak, örgütün faaliyeti çerçevesinde işlenen suçlarla ilgili olarak gerekli görülmesi halinde, hâkim yukarıdaki sürelere ek olarak her defasında bir aydan fazla olmamak ve toplam üç ayı geçmemek üzere uzatılmasına karar verebilir.”

Buna karşılık iletişimin tespiti yönünden ise herhangi bir süre sınırlaması bulunmamaktadır. Yine tedbirin süresinin karar tarihinden mi yoksa fiilen uygulanmaya başladığı tarihten itibaren mi başlayacağı hususunda açık bir düzenleme bulunmasa da; doktrinde sürenin iletişimin denetlenmesi kararının Bilgi Teknolojileri ve İletişim Kurumu (Eski TİB) sistemine girildiği andan itibaren başlayacağı kabul edilmektedir[16]

 

4.        Tedbire Karar Verecek Mercii

 

İletişimin denetlenmesinin, mahiyeti gereğince gizli bir muhakeme hukuku tedbiri olduğunu belirtmiştik. Bu nedenle bu tedbir kararı ve tedbir kapsamındaki işlemler gizli tutulmaktadır.

İletişimin dinlenmesi kararını, soruşturma evresinde hakim (sulh ceza hakimi) veya gecikmesinde sakınca bulunan hallerde Cumhuriyet savcısı karar vermektedir. Gecikmesinde sakınca bulunan hallerde iletişimin dinlenmesi ve tespit emrinin verilmesi halinde, bu kararın derhal hakim onayına sunulması ve hakimin de bu kararı en geç 24 saat içinde onaylaması gerekmektedir. Bu sürenin dolması ya da hakim tarafından onaylanmaması halinde tedbire Cumhuriyet savcısı tarafından derhal son verilmelidir. Hakim tarafından onaylanmayan tedbir kararlarına karşı savcılık makamının itiraz hakkı bulunmamaktadır.

İletişimin denetlenmesi kararının ardından tedbir sonucunda herhangi bir delil elde edilememiş ve kovuşturmaya yer olmadığına dair karar verilmiş ise aynı suça ilişkin tekrar aynı tedbir kararı verilememektedir. Buna karşılık aynı soruşturmada farklı suçlar söz konusu ise yeni bir iletişimin denetlenmesi kararı verilebilmektedir[17].

 

5.        Tape Kayıtlarının Dosya Kapsamındaki Delil Değeri

 

İletişimin dinlenmesi tedbiri kapsamında; gizlice yapılan dinlemeler neticesinde elde edilen beyanlar ikrar delili değil; belirti delili mahiyetindedir. Belirti delilin hukukumuzdaki anlamı, doğrudan değil; dolaylı bir ispat gücünün bulunması ve başka delillere desteklenmediği müddetçe tek başına ispat bakımından bir anlam ifade etmemesidir[18].

Yargıtay’a göre telefon görüşmelerinin içeriği bir olgunun ispatını tek başına kanıtlamaz. Suçun sübuta ermesi için ayrıca her türlü kuşkudan uzak ve inandırıcı delillere gerek bulunmaktadır. Hal böyle iken Yargıtay, tape kayıtları dışında ve bu kayıtları dış dünyada doğrulayan başkaca delil bulunmaması halinde mahkumiyet kararı verilemeyeceğini söylemektedir. Bir başka deyişle, tape kayıtları hukuka uygun bir şekilde elde edilseler dahi şayet başkaca maddi delillerle desteklenmiyorsa tek başlarına mahkumiyete esas teşkil etmemektedir.

Burada atlanılmaması gereken husus, tape kayıtlarının hukuken bir delil olmadığı değil, mahkumiyete ilişkin ispat gücünün tek başına yeterli olmadığı ifade edilmektedir. Ancak bu tespitin muhakkak her suç bakımından geçerli olmadığını, her somut olayın kendi koşullarına göre değerlendirilmesi gerektiğini önemle belirtmekteyiz.

Diğer yandan, yine Yargıtay uygulamalarına göre yargılama sürecinde tape kayıtları yani telefon konuşmalarının çözüm tutanaklarının sanıklara mutlaka okunması ve bu kayıtlara sanıklar tarafından itiraz edilmesi halinde seslerin dinletilmesi; bu halde görüşmelerin kendilerine ait olmadığının belirtilmesi durumunda ses analizi için rapor aldırılması gerekmektedir[19].

 

6.        Tesadüfen Elde Edilen Delil Nedir? Hukuka Uygun Delil midir?


Tesadüfen elde edilen delil, iletişimin dinlenmesi sırasında, tedbire konu olan suçla yani yapılan soruşturma veya kovuşturmayla ilgisi olmayan ancak başka bir suçun işlendiğine ilişkin şüphe uyandırabilecek mahiyetteki delil olarak ifade edilmektedir[20]. Ancak tesadüfen elde edilen delilin soruşturmada ya da kovuşturmada delil olarak kullanılabilmesi için katalog suçlardan (CMK m. 135/8) olması ve yeni bir dinleme kararı alınması gerekmektedir. Katalog kapsamında yer almayan suçlara ilişkin elde edilen kayıtlar ise CMK 138/2 hükmü gereğince tek başına delil olarak kullanılamayacaktır.

Tesadüfen elde edilen delil, hakkında dinleme kararı verilmiş olan şüpheli veya sanık hakkında elde edilebileceği gibi; bu şüpheli veya sanıkla görüşmekte olan üçüncü bir kişinin suçuna ilişkin de olabilmektedir. Bu hususta Yargıtay’ın uygulamasına göre; hakkında dinleme kararı bulunmayan kişinin, dinleme kararı bulunan kişi ile yaptığı konuşmada tesadüfi delile rastlanması halinde, ilk konuşma yeni bir soruşturmaya esas alınacak; ancak devamında karar alınmadan yapılan dinleme geçerli olmayacaktır[21].

Ceza Muhakemesi Kanunu’nun madde 138/2 hükmüne göre; “Telekomünikasyon yoluyla yapılan iletişimin denetlenmesi sırasında, yapılmakta olan soruşturma veya kovuşturmayla ilgisi olmayan ve ancak, 135 inci maddenin altıncı fıkrasında sayılan suçlardan birinin işlendiği şüphesini uyandırabilecek bir delil elde edilirse; bu delil muhafaza altına alınır ve durum Cumhuriyet Savcılığına derhâl bildirilir.” Görüldüğü üzere; bu hükme riayet edilmediği takdirde hukuka aykırı delil iddiası gündeme gelebilecektir.

Yargıtay, tesadüfen elde edilen delil üzerine ilk görüşmeden sonra değil; bütün görüşmeler kayıt edildikten sonra durumun savcılığa bildirilmesini, hakkında dinleme kararı olmayan kişinin konuşmalarının kaydı yapıldığından ve bu kayıtların yasa dışı olduğundan bahisle tesadüfi delilleri hukuka aykırı olarak kabul etmiştir[22]. 

 

 7.        Suç Vasfının Değişmesi Halinde Tesadüfi Delil


Tesadüfi deliller ile alakalı olarak dikkat edilmesi gereken diğer bir husus, suç vasfının değişmesi halidir. Belirtmek gerekir ki; suç vasfının değişmesi tesadüfi delile yasak delil niteliği vermemektedir.

Yani soruşturma aşamasında tesadüfen elde edilen delil ile katalog suçlardan birine ilişkin dava açıldığında, kovuşturma aşamasında suç vasfı değişerek katalog dışı başka bir suçtan verilecek olan mahkumiyet hükmüne esas teşkil edebilir.  Suç vasfı sonradan değişse dahi tesadüfi delil hukuka uygunluğunu muhafaza eder[23].

 

IV.   SONUÇ


Makalemizin konusunu oluşturan iletişimin denetlenmesi tedbirini özetleyecek olursak, bu tedbirin “dinlenme”, “kayda alınma”, “sinyal bilgilerinin değerlendirilmesi”, “mobil telefonun yerinin tespiti” olarak görünüm şekilleri bulunmaktadır.

Telekomünikasyon yoluyla yapılan iletişimin tespiti adli amaçlı olabileceği gibi önleme amaçlı da yapılabilmektedir. Makalemizin büyük bir kısmı, işlenen veya işlenmekte olan suçların delillerine ulaşılması maksadıyla yapılan adli dinlemeye ayrılarak detaylıca izah edilmeye çalışılmıştır.

Söz konusu tedbir bakımından telekomünikasyon yoluyla yapılan iletişim kavramı, haberleşmeyi ifade etmektedir. Bilindiği gibi Anayasamıza göre haberleşmenin gizliliği esastır. Anlatmış olduğumuz üzere iletişimin dinlenmesi ise gizli bir tedbir olduğundan esasen bireyler bu tedbir ile gizlice dinlenilmekte ve kayda alınmaktadır. Ancak, CMK 135 hükmü ile haberleşmenin gizliliğine müdahalenin şartları açıkça yasa ile düzenlenmiş olduğundan burada hukuka uygunluk (TCK m. 132) nedeni oluşmaktadır[24].

Ceza Muhakemesi Kanunu’na göre, “iletişimin dinlenmesi”, “kayda alınması” ve “sinyal bilgilerinin değerlendirilmesi” sadece şüpheli veya sanık hakkında, katalog olarak tabir edilen belli suçlar için başvurulan özel ve gizli bir tedbirdir. “İletişimin dinlenmesi” ve “kayda alınması” kural olarak karar alındıktan sonra ileriye yönelik olarak başvurulan bir tedbirdir; fakat “sinyal bilgilerinin değerlendirilmesi” ileriye yönelik olabileceği gibi önceki döneme yönelik de uygulanabilmektedir. Söz konusu tedbirin bir başka denetim aracı olan “Mobil telefonun yerinin tespiti” ise suç sınırlaması olmadan tüm suçlar bakımından uygulanabilmektedir.

İletişimin dinlenmesi kararını, soruşturma evresinde hakim veya gecikmesinde sakınca bulunan hallerde Cumhuriyet savcısı vermektedir. Gecikmesinde sakınca bulunan hallerde iletişimin dinlenmesi kararı verilmesi halinde, bu kararın derhal hakim onayına sunulması gerekir. Kovuşturma evresinde ise kovuşturmayı yapan mahkeme tarafından verilmektedir.

İletişimin denetlenmesi sonucundan elde edilen kayıtlar, tek başlarına maddi olguları ispatlamaya elverişli değildir. Bu nedenle dış dünyadaki somut ve inandırıcı deliller ile desteklenmediği müddetçe tek başlarına mahkumiyete esas olamamaktadır.  

İletişimin denetlenmesi esnasından tesadüfi olarak delil elde edilirse, bu tesadüfi delillerin ortaya çıkardığı şüphenin katalog suçlara yönelik olması ve bu yeni suça ilişkin yeni bir tedbir kararı alınması gerekmektedir. Aksi takdirde delil olarak kullanılabilmesi mümkün değildir. Suç vasfının değişmesi halinde ise tesadüfi delil, hukuka uygunluğunu kaybetmemekte ve verilebilecek olan mahkumiyet kararına esas teşkil edebilmektedir.

Son olarak belirtmek gerekir ki; Telekomünikasyon yoluyla yapılan iletişimin tespiti, son çare olmalı, bu gibi gizli tedbirlerin bireylerin özel yaşamlarına müdahale teşkil etmesi sebebiyle hukuk devleti ve ölçülülük ilkeleri doğrultusunda dikkatle icra edilmelidir.

   

BİBLİYOGRAFYA

 

CENTEL Nur/ZAFER Hamide, Ceza Muhakemesi Hukuku, 21. Baskı, İstanbul, Beta, 2022.

GÖKCEN Ahmet/Balcı Murat/ALŞAHİN M. Emin/ÇAKIR Kerim, Ceza Muhakemesi Hukuku, 7. Baskı, Ankara, Adalet, 2023.

ÖZBEK Veli Özer/DOĞAN Koray/BACAKSIZ Pınar, Ceza Muhakemesi Hukuku, 15. Baskı, Ankara, Seçkin, 2022.

ÖZTÜRK Bahri (Editör), Nazari ve Uygulamalı Ceza Muhakemesi Hukuku, 16. Baskı, Seçkin, Ankara, 2022.

ÜNVER Yener/HAKERİ Hakan, Ceza Muhakemesi Hukuku, 21. Baskı, Adalet, 2022.

YARGITAY CUMHURİYET BAŞSAVCILIĞI, Ceza Muhakemesinde Toplanması Gereken Deliller, 2. Baskı, Ankara, Türkiye Adalet Akademisi, 2021.

YENİSEY Feridun/ NUHOĞLU Ayşe, Ceza Muhakemesi Hukuku, 10. Baskı, Ankara, Seçkin, 2022.


DİPNOTLAR


[1] Feridun Yenisey/Ayşe Nuhoğlu, Ceza Muhakemesi Hukuku, 10. Baskı, Ankara, Seçkin, 2022, s. 88, Veli Özer Özbek/Koray Doğan/Pınar Bacaksız, Ceza Muhakemesi Hukuku, 15. Baskı, Ankara, Seçkin, 2022, s. 80. Yener Ünver/ Hakan Hakeri, Ceza Muhakemesi Hukuku, 21. Baskı, Adalet, 2022, s. 98.

[2] Ünver/Hakeri, Ceza Muhakemesi Hukuku s. 100.

[3] Bahri Öztürk (Editör), Nazari ve Uygulamalı Ceza Muhakemesi Hukuku, 16. Baskı, Seçkin, Ankara, 2022, s. 555.

[4] Özbek/Doğan/Bacaksız, Ceza Muhakemesi Hukuku s. 396.

[5] Öztürk (Editör), Nazari ve Uygulamalı Ceza Muhakemesi Hukuku, s. 556.

[6] Ahmet Gökcen/Murat Balcı/ M. Emin Alşahin/Kerim Çakır, Ceza Muhakemesi Hukuku, 7. Baskı, Ankara, Adalet, 2023, s. 518.

[7] Öztürk (Editör), Nazari ve Uygulamalı Ceza Muhakemesi Hukuku, s. 556.

[8] Gökcen/Balcı/Alşahin/Çakır, Ceza Muhakemesi Hukuku, s. 520.

[9] Yenisey/Nuhoğlu, Ceza Muhakemesi Hukuku, s. 470.

[10] Yenisey/Nuhoğlu, Ceza Muhakemesi Hukuku, s. 483-485.

[11] Yenisey/Nuhoğlu, Ceza Muhakemesi Hukuku, s. 483-485.

[12] Özbek/Doğan/Bacaksız, Ceza Muhakemesi Hukuku, s. 397.

[13] Gökcen/Balcı/Alşahin/Çakır, Ceza Muhakemesi Hukuku, s. 525.

[14] Gökcen/Balcı/Alşahin/Çakır, Ceza Muhakemesi Hukuku, s. 519.

[15] Ünver/Hakeri, Ceza Muhakemesi Hukuku s. 455.

[16] Gökcen/Balcı/Alşahin/Çakır, Ceza Muhakemesi Hukuku, s. 520.

[17] Gökcen/Balcı/Alşahin/Çakır, Ceza Muhakemesi Hukuku, s. 525.

[18] Ünver/Hakeri, Ceza Muhakemesi Hukuku s. 475.

[19] Ünver/Hakeri, Ceza Muhakemesi Hukuku s. 476.

[20] Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı, Ceza Muhakemesinde Toplanması Gereken Deliller, 2. Baskı, Ankara, Türkiye Adalet Akademisi, s. 204.

[21] Yargıtay CGK, T. 03.07.2007, E. 5/23, K. 2007/167. Aktaran Nur Centel/Hamide Zafer, Ceza Muhakemesi Hukuku, 21. Baskı, İstanbul, Beta, 2022, s. 505.

[22] Yargıtay CGK, T. 03.07.2007, E. 5/23, K. 2007/167. Aktaran Centel/Zafer, Ceza Muhakemesi Hukuku, s. 506.

[23] Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı, Ceza Muhakemesinde Toplanması Gereken Deliller, s. 204.

[24] Centel/Zafer, Ceza Muhakemesi Hukuku, s. 494.