KONUT DOKUNULMAZLIĞINI İHLAL SUÇU VE CEZASI


Konut dokunulmazlığını ihlal suçu ve cezası, 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu’nun 116. maddesinde düzenlenmiştir. Bu hüküm uyarınca, bir kimsenin konutuna, konutunun eklentilerine rızasına aykırı olarak giren veya rıza ile girdikten sonra buradan çıkmayan kişi, mağdurun şikayeti üzerine, 6 aydan 2 yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır.

Bu fiilin açık bir rızaya gerek duyulmaksızın girilmesi olağan yerler dışında kalan işyerleri ve eklentileri hakkında işlenmesi halinde, mağdurun şikayeti üzerine 6 aydan 1 yıla kadar hapis veya adlî para cezasına hükmolunur.

Konut dokunulmazlığını ihlal suçunda, evlilik birliğinde aile bireylerinden ya da konutun veya işyerinin birden fazla kişi tarafından ortak kullanılması durumunda, bu kişilerden birinin rızası varsa suç oluşmaz.

Konut dokunulmazlığını ihlal suçunun, cebir veya tehdit kullanılmak suretiyle ya da gece vakti işlenmesi halinde, 1 yıldan 3 yıla kadar hapis cezasına hükmolunur.

Konut dokunulmazlığını ihlal suçunun aşağıdaki şekillerde işlenmesi halinde ceza bir kat artırılır:

KONUT DOKUNULMAZLIĞINI İHLAL SUÇU VE CEZASI YARGITAY KARARLARI

Konuyla ilgili olarak bir kısım Yargıtay kararları aşağıdaki gibidir:

Yargıtay Ceza Genel Kurulu 09.07.2020 T. 2018/18-578 E. 2020/363 K.

Madde gerekçesinde; "Madde, Anayasanın 21. maddesinde güvence altına alınan konut dokunulmazlığını ihlâl fiillerini suç olarak tanımlamaktadır. Konut dokunulmazlığının ihlâli, kişinin kendisine özgü barış ve sükûnunu ve yuvasındaki yaşamının sulh ve selametle cereyanı için var olması gerekli güvenlik duygusunun sarsılmasını ifade etmektedir.

Bireylere karşı işlenen ve aynı zamanda onların muhtaç oldukları güvenlik ve sükûnu ihlâl eyleyen bu fiillerin, hürriyete karşı işlenen suçlar arasında bir suç olarak tanımlanması uygun görülmüştür." biçiminde açıklamalara yer verilmiştir.

Madde gerekçesinde de vurgulandığı üzere konut dokunulmazlığının ihlali ile mülkiyet ve zilyetlik hakkı değil kişi hürriyeti korunmaktadır. Kanunda mülkiyet ve zilyetliği koruyan başka hükümler bulunmakta olup bu suçla kişilerin konutlarındaki güvenlik duygusu, sükûn ve huzurlarının korunması amaçlanmaktadır.

Ceza Genel Kurulunun süregelen kararlarında "konut"; "kişilerin, devamlı veya geçici olarak yerleşmek ve barınmak amacıyla oturmalarına elverişli yerlerdir" şeklinde tanımlanmıştır.

Konut dokunulmazlığının ihlali suçu kasten işlenebilen bir suçtur. Failin, başkasının konut dokunulmazlığını bilerek ve isteyerek ihlal etme iradesi suçun manevi unsurudur. Bu suçun manevi unsuru bakımından doğrudan ve genel kastın bulunması yeterli olup failin suçu işleme saikinin bir önemi bulunmamaktadır. Dolayısıyla bu suçta özel kast aranmamaktadır.

Suçun maddi unsurunu ise failin, hak sahibinin rızası hilafına konuta veya eklentisine girmesi veya girdikten sonra çıkmaması oluşturmaktadır. Rızaya aykırılık, failin hak sahibinin iradesine aykırı hareket ettiğini, hak sahibinin girmeye izin vermediğini ya da bulunmasını istemediğini tasavvur etmesi anlamına gelir. Rızanın olmaması fail açısından psikolojik bir engel olup sarih ya da zımni olması mümkündür. Dolayısıyla hak sahibinin iradesini dış dünyaya gösteren bir takım maddi işaretler bulunabileceği gibi (örneğin bahçe kapısına zil takmak, dış duvara bir tabela asılması ) bazı durumlarda o an ki hâl ve şartlara göre olayın niteliğinden de anlaşılabilir. Konuta veya eklentiye mağdurun rıza göstermesinin düşünülemeyeceği hareketleri gerçekleştirmek için girilmesi veya rıza ile girildikten sonra çıkılmaması durumunda rızanın varlığından söz edilemez. Ayrıca fail ile mağdur arasındaki önceki ilişkiler de rızanın bulunup bulunmadığını belirlemede yardımcı olacaktır (Veli Özer Özbek, Koray Doğan, P. Bacaksız, İ. Tepe, Türk Ceza Hukuku Özel Hükümler, 12. Baskı, Ankara, 2017, s. 437-438; D. T., M. Ruhan Erdem, R. M. Önok, Teorik ve Pratik Ceza Özel Hukuku, 13 Baskı, Ankara, 2016, s. 523; M. E. Artuk, A. Gökcen, M. E. Alşahin, Kerim Çakır, Ceza Hukuku Özel Hükümler, 16. Baskı, Ankara, 2017, s. 300. ).

Öte yandan TCK'nın 116. maddesinin üçüncü fıkrasındaki hükme göre evlilik birliğinde aile bireylerinden ya da konutun veya iş yerinin birden fazla kişi tarafından ortak kullanılması durumunda, bu kişilerden birinin rızası varsa, konut dokunulmazlığının ihlali suçu oluşmaz. Ancak bunun için rıza açıklamasının meşru bir amaca yönelik olması gerekir. Öyleyse meşru bir amaç için gösterilmiş rıza olması kaydıyla evlilik birliğindeki aile üyelerinden her biri tek başına rıza açıklamaya ehildir. Meşru amacın, hukuka aykırı olmaması, diğer hak sahipleri tarafından kabul edilebilir nitelikte olması gerekir. Aile üyelerinin açık veya örtülü bir rızasının olmadığı ya da böyle bir rızanın bulunmayacağının varsayılması gereken hâllerde konut dokunulmazlığı ihlal edilmiş olacaktır (D. T., M. Ruhan Erdem, M. Önok, Teorik ve Pratik Ceza Özel Hukuku, 13. Baskı, Ankara, 2016, Seçkin Yayıncılık, s.527. ). Nitekim Yargıtay İçtihadı Birleştirme Kurulunun 18.02.1942 tarihli ve 21-4 Sayılı kararında da; "… Men etmek hakkını haiz olan kimsenin ademi rızası ise beyana muhtaç olmaksızın zımnen dahi tahakkuk eder. Müzakerenin mevzuu olan hadiselerde olduğu gibi karısiyle gayri meşru münasebetlerde bulunmak üzere karının davetiyle bir kimsenin meskenine girmesine kocanın rızası olmıyacağı aklen ve âdeten bedihîdir.

Binaenaleyh kocanın zımnî olan ademi rızasına karşı karının davetiyle gayri meşru münasebetlerde bulunmak maksadiyle meskene girmek, anın masuniyetini ihlâl suçunu teşkil edeceği.." sonucuna ulaşılmıştır. Bu ve benzeri örneklerde olduğu gibi, rıza açıklamaya ehil hak sahibinin gösterdiği rızanın, diğer hak sahipleri tarafından zımnen ya da açıkça kabul edilmeyeceği anlaşılıyor yahut varsayılan bir rızasızlık durumu söz konusu ise konut dokunulmazlığı suçu oluşacaktır.”

Yargıtay Ceza Genel Kurulu 25.10.2018 T. 2015/4-7 E. 2018/480 K.

“TCK'nın 116. maddesinin birinci ve ikinci fıkralarında ve madde gerekçesinde açıkça belirtildiği üzere konut dokunulmazlığının ihlali suçunun soruşturma ve kovuşturması şikayete bağlıdır. Şikayet hakkı, yalnızca rıza beyan etmeye yetkili kişiye değil, aynı zamanda konuta girildiği sırada konutta bulunan herhangi bir kişiye aittir. Yargıtay Ceza Genel Kurulu da 19.02.1973 tarihli ve 299-155 Sayılı kararında aynı çatı altında barınan kişilerden her birinin şikayet hakkı bulunduğu sonucuna varmıştır. Bununla birlikte 06.12.2006 tarihli ve 5560 Sayılı Kanun'un 6. maddesiyle TCK'nın 142. maddesine eklenen dördüncü fıkra uyarınca hırsızlık suçunun işlenmesi amacıyla konut dokunulmazlığının ihlali suçunun işlenmesi halinde bu suçtan dolayı soruşturma ve kovuşturma yapılabilmesi için şikayet aranmaz. Yine TCK'nın 116. maddesinin dördüncü fıkrasında ve 119. maddesinin birinci fıkrasında belirtilen nitelikli hallerin varlığı halinde bu suçun soruşturma ve kovuşturması resen yapılır. TCK'nın 119. maddesinin birinci fıkrasının ( c ) bendinde yer verilen nitelikli halin uygulanması için faillerin en az iki kişi olması ve suçun icra hareketlerinin müşterek fail olarak sorumluluğu gerektirecek şekilde gerçekleştirilmesi gerekmektedir. Dolayısıyla konut dokunulmazlığının ihlali suçunun, bir başkasının azmettirilmesi veya yardım eden sıfatıyla iştirak edilerek işlenmesi halinde, bu nitelikli hal gereğince cezada artırım yapılmayacaktır. Maddede yer verilen “birlikte” teriminin ifade ettiği anlam ise birden fazla kişinin suçu işlerken beraberce hareket etmeleri, birlikte bulunmalarıdır. Ancak, bu kişilerin suçun işlenmesinden önce aralarında anlaşmış olmaları şart değildir ( M. Emin Artuk – Ahmet Gökcen – M. Emin Alşahin – Kerim Çakır, Ceza Hukuku Özel Hükümler, On Altıncı Baskı, Adalet Yayınevi, Ankara, 2017, s. 252, 320; Ali Rıza Çınar, Konut Dokunulmazlığını İhlal Cürümleri, Yargıtay Dergisi, Ekim-1991, s. 488; Güneş Okuyucu, Türk Hukukunda Konut Dokunulmazlığını İhlal Suçları, Yüksek Lisans Tezi, Ankara Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, Ankara, 2003, s. 132 ). Bu durumun nitelikli hal sayılmasının nedeni, tehlikenin artması ve mağdurun kendini savunma olanağının azalmasıdır ( Durmuş Tezcan – Mustafa Ruhan Erdem – R. Murat Önok, Teorik ve Pratik Ceza Özel Hukuku, Dokuzuncu Baskı, Seçkin Yayınevi, Ankara 2013, s. 444; Çınar, s. 488; Okuyucu, s. 132-133 ).”