MASUMİYET KARİNESİ NEDİR?
Anayasa’nın “Suç ve Cezalara İlişkin” başlıklı 38/4. maddesi; “Suçluluğu hükmen sabit oluncaya kadar, kimse suçlu sayılamaz.” şeklindedir. Keza, “Temel Hak ve Hurriyetlerin Kullanılmasının Durdurulması” başlıklı 15/2. maddesinin son cümlesi de; “…suçluluğu mahkeme kararı ile saptanıncaya kadar kimse suçlu sayılamaz.” şeklindedir.
Madde hükümleri doğrultusunda, evrensel hukuk ilkelerinden birisi olan masumiyet karinesi düzenlenmiş olup, kimsenin hakkında verilen hükmün kesinleşmesine kadar suçlu sayılamayacağı belirtilmiştir. Nitekim, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin “Adil Yargılanma Hakkı” kenar başlıklı 6. maddesinin (2) numaralı fıkrası da "Bir suç ile itham edilen herkes, suçluluğu yasal olarak sabit oluncaya kadar masum sayılır." şeklindedir.
Masumiyet karinesi hakkında aşağıdaki özet bilgilere yer verilmiştir;
Adil yargılanma hakkının bir unsuru olan masumiyet karinesi gereğince suçluluğu hükmen sabit oluncaya kadar kimsenin suçlu sayılamaz, suçlu muamelesine tabi tutulamaz ve sanığa suçsuzluğunu ispat külfeti yüklenemez.
Ceza gerektiren bir suçla itham edilen bir kişinin hukuk temelinde suçlu olduğu ispat edilmeden, bir mahkeme kararında veya bir kamu görevlisinin ifadesinde, bu kişinin suçlu olduğuna dair bir bulgu olması halinde kişinin masumiyet karinesinin ihlal edileceği söylenebilir.
Disiplin soruşturmaları kural olarak ceza soruşturmasından ayrıdır, ancak; idari organ kararı, hükmen suçlu olmayan kişiye ceza sorumluluğu atfeden bir ifade kullanamaz.
MASUMİYET KARİNESİ MAHKEME KARARLARI
Konuyla ilgili mahkeme kararları aşağıdaki gibidir:
Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi 30.04.2015 tarih, Kapetanios ve Diğerleri, Yunanistan kararı
“Sözleşme’nin 6 § 2 maddesi: Mevcut dava, disiplin yetkilerine sahip olan bir idari organın, kamu çalışanının ceza yargılamalarında beraat etmesinin ardından, bu çalışana yöneltilen suçlamaların bir sonucu olarak yaptırım uyguladığı ve Mahkeme tarafından incelenmiş olan davalardan oldukça farklıdır. Bu davalarda, disiplin işlemleri, özellikle uygulanma koşulları ve cezalandırıcı olmaması bakımından ceza yargılamalarıyla kıyaslandığında belirli bir derecede özerk olarak yürütülmüştür. Bu özerklik nedeniyle, söz konusu çalışana idari yaptırım uygulanması; idari organ kararının başvurana ceza sorumluluğu atfeden bir ifade içermediği sürece, tek başına masumiyet karinesi ilkesinin ihlali anlamına gelmez.”
Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi 29.10.2013 tarih, Varnava, İtalya kararı
“Masum olduğu anlaşılan veya herhangi bir mahkeme kararında, suçundan dolayı cezai sorumluluğunun bulunduğuna hükmedilmeyen bir kişinin cezalandırılması, herhangi bir sistem açısından önem arz etmemektedir. Dolayısıyla, herhangi bir sorumluluk bulunmaksızın cezanın uygulanmasının yasaklanması, ceza hukukundaki yasallık ilkesinin sonuçlarından biridir ve aynı şekilde Sözleşme’nin 7. maddesine ilişkindir. Söz konusu ilke Mahkeme tarafından, Sözleşme’nin 6 § 2 maddesiyle bağlantılı olarak ortaya konmuştur.”
Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi 23.01.2018 tarih, Seven, Türkiye kararı
“50. AİHM, Sözleşme’nin 6 § 2 maddesinin her şeyden önce, sanığa ceza yargılaması esnasında kamu makamlarınca nasıl muamelede bulunulduğunu güvence altına aldığını vurgular. Ceza gerektiren bir suçla itham edilen bir kişinin hukuk temelinde suçlu olduğu ispat edilmeden bir mahkeme kararında veya bir kamu görevlisinin ifadesinde bu kişinin suçlu olduğuna dair bir bulgu olması halinde kişinin masumiyet karinesi ihlal edilir. Kişinin bir suç işlediği yönünde yalnızca bir şüphenin bulunduğu yönündeki bir ifade ile nihai bir hüküm olmaksızın şahsın atılı suçu işlediğine dair açık bir beyan arasında temel bir ayrım yapılmalıdır (Bk. diğer kararlar arasında, Matijašević/Sırbistan, no. 23037/04, § 48, AİHM 2006‑X; Garycki/Polonya, no. 14348/02, § 71, 6 Şubat 2007 ve Wojciechowski/Polonya, no. 5422/04, § 54, 9 Aralık 2008). İkinci durumda kişinin masumiyet karinesi ihlal edilirken, birinci durum, AİHM tarafından incelenen çeşitli davalarda sakıncasız olarak nitelendirilmektedir (Bk. diğer kararlar arasında, El Kaada/Almanya, no. 2130/10, § 54, 12 Kasım 2015). Bu bağlamda AİHM, bir kişinin yargılanarak belirli bir suçtan dolayı suçlu bulunmasına kadar geçen süreçte, kamu yetkililerinin beyanlarında kulanacakları kelime seçiminin önemine vurgu yapmıştır. Dil kullanımı bu açıdan büyük bir önem teşkil ederken, AİHM ayrıca, bir kamu görevlisinin ifadesinin masumiyet karinesinin ihlaline yol açıp açmadığının söz konusu ifadenin dile getirildiği özel koşullarda değerlendirilmesi gerektiğine işaret eder (Bk. Daktaras/Litvanya, no. 42095/98, §§ 41-42, AİHM 2000-X; yukarıda anılan Konstas, § 33; yukarıda anılan Allen, §§ 125 ve 126 ve yukarıda anılan El Kaada, § 55).
51. Mevcut davaya benzer önceki davalarda AİHM, Sözleşme’nin 6 § 2 maddesinin, disiplin yetkisini haiz makamların ceza yargılaması kapsamında kendisine suç isnat edilen ve eylemi usule uygun bir şekilde tespit edilen bir kamu görevlisine yaptırım uygulamasını engellemek gibi bir amacı veya etkisi bulunmadığına kanaat getirmiştir (Bk. yukarıda anılan Allen, § 124 ve ilgili kararda alıntılanan diğer davalar). AİHM, Sözleşme’nin, herhangi bir eylem nedeniyle hem ceza yargılamalarının hem de disiplin işlemlerinin başlatılmasına veya söz konusu iki yargılama türünün eş zamanlı olarak yürütülmesine halel getirmediğine vurgu yapar. AİHM ayrıca, cezai sorumluluğun kaldırılmasının dahi, daha hafif bir ispat külfeti temelinde aynı olaylardan doğan hukuki veya diğer sorumlulukların tesis edilmesine halel getirilmediğine işaret eder (Bk. örneğin, Ringvold/Norveç, no. 34964/97, § 38, AİHM 2003-II; Jakumas/Litvanya, no. 6924/02, § 57, 18 Temmuz 2006; Çelik (Bozkurt)/Türkiye, no. 34388/05, § 30, 12 Nisan 2011 ve Vella/Malta, no. 69122/10, § 56, 11 Şubat 2014). Ancak, nihai bir cezai hüküm olmaksızın, disiplin işlemleri kapsamında, başvurana iddia konusu uygunsuz hareketi nedeniyle cezai sorumluluk yükleyen bir ifadenin bulunması halinde, 6 § 2 maddesi kapsamına giren bir mesele söz konusu olacaktır (Bk. yukarıda anılan Kemal Coşkun, § 53 ve ilgili kararda alıntılanan diğer davalar).”
Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi 27.11.2018 tarih, Urat, Türkiye
“51. Mahkeme, Sözleşme’nin 6 § 2 maddesi tarafından sağlanan güvencenin ikinci yönünün, bir kişinin, beraat veya davanın düşmesi ile biten ceza yargılamalarının sonuçlanmasının ardından, masumiyetine uygun bir şekilde muamele görmesini gerekli kıldığını yinelemektedir (bk., yukarıda anılan Allen, §§ 94 ve 103). Bu ikinci yönde genel amacı, cezai bir suçlamadan beraat eden veya haklarında ceza yargılamaları düşürülen bireylerin kamu görevlileri ve makamları tarafından aslında suçlu gibi muamele görmelerini önlemektir. Bu tür durumlarda, masumiyet karinesi, haksız bir cezai hükmün verilmesini önlemek amacıyla, sağladığı usuli güvencede yer alan çeşitli gerekliliklerin yargılamada uygulanması yoluyla zaten devreye girmiştir. 6 § 2 maddesinin adil yargılanma güvenceleri, diğer yargılamalarda beraat veya düşme kararına saygı gösterilmesine dair koruma olmaksızın teorik ve yanıltıcı olma riskini taşıyabilir. Bununla beraber, ceza yargılamaları sonuçlanır sonuçlanmaz söz konusu olan durum, kişinin itibarı ve halk tarafından algılanma şeklidir. Belirli ölçüde, bu bakımdan 6 § 2 maddesi kapsamında sağlanan koruma, 8. madde ile sağlanan korumayla çakışabilir (a.g.e., § 94).
52. Ceza yargılamalarının düşmesinden sonraki ifadelere ilişkin davalarda, sanığın kanuna göre suçlu olduğu daha önce sabit olmaksızın ve savunma haklarını kullanma fırsatına sahip olmaksızın, sanığa ilişkin bir yargı kararının suçlu olduğu görüşünü yansıtması halinde masumiyet karinesi ihlal edilecektir (bk., Bikas /Almanya, no. 76607/13, § 44, 25 Ocak 2018). Herhangi bir resmi hükmün bulunmadığı durumlarda dahi bu durum geçerli olabilir: mahkemenin sanığı suçlu olarak gördüğünü öne süren bazı gerekçelerin olması yeterlidir (bk., Minelli/İsviçre, 25 Mart 1983, § 37, A Serisi no. 62).
53. Mahkeme’nin içtihadından görüldüğü üzere, ceza yargılamalarının sonuçlanmasını izleyen yargılamalar bağlamında 6 § 2 maddesinin ihlal edileceği durumları netleştirmeye yönelik tek bir yaklaşım bulunmamaktadır. Birçok şey, söz konusu kararın kabul edildiği yargılamaların niteliğine ve kapsamına bağlı olacaktır (bk., yukarıda anılan Allen, § 125, ve Vella /Malta, no. 69122/10, § 55, 11 Şubat 2014). Mahkeme, disiplin işlemlerini içeren davalarda, başvuranın mahkûmiyetle sonuçlanmayan önceki suç isnadındaki aynı olgulardan kaynaklanan bir disiplin suçundan suçlu bulunduğu hallerde, 6 § 2 maddesinin otomatik olarak ihlal edilmediğini kabul etmiştir. Mahkeme, disiplin organlarının, kendi önlerinde bulunan dava konusu olayları bağımsız olarak saptamakla yetkilendirildiklerini ve cezai suçlar ile disiplin suçlarının kurucu unsurlarının aynı olmadığını vurgulamıştır (bk., yukarıda anılan Allen, § 124, ve burada anılan davalar). Mahkeme, bu bağlamda, 6 § 2 maddesi hükümlerinin amacının veya etkisinin, disiplin yetkisine haiz olan mercilerin, bir devlet memurunun uygunsuz davranışının usulüne uygun olarak tespit edildiği durumlarda ceza yargılamalarında itham edildiği eylemlerden dolayı yaptırım uygulamayı önlemek olmadığına karar vermiştir. Bununla beraber, Mahkeme, Sözleşme’nin bir eylemin hem ceza hem de disiplin yargılamalarına neden olmasını ya da iki yargılama dizisinin paralel olarak sürdürülmesini engellemediğini yinelemektedir. Mahkeme, bu itibarla, cezai sorumluluktan aklanmanın bile daha az sıkı bir ispat külfetine dayanarak aynı olaylardan ortaya çıkan hukuki veya diğer sorumluluk türlerinin oluşmasını engellemediğini yinelemektedir (bk., örneğin, Moullet/Fransa (k.k.), no. 27521/04; 13 Eylül 2007; Çelik (Bozkurt)/Türkiye, no. 34388/05, § 32, 12 Nisan 2011; Erkol /Türkiye, no. 50172/06, §§ 38-41, 19 Nisan 2011; Tripon/Romanya (k.k.) no. 27062/04 § 25, CEDH, 7 Şubat 2012; Teodor/Romanya, no. 46878/06, § 40, 4 Haziran 2013; Milojević/Sırbistan (k.k.), no.43519/07 ve diğer 2 başvuru, § 37, 3 Eylül 2013; ve bu davaya uygulanabildiği ölçüde (mutatis mutandis), Y/Norveç, no. 56568/00, § 42, AİHM 2003‑II (alıntılar)). Bununla birlikte, nihai bir cezai hükmün yokluğunda, disiplin kararının, disiplin işlemlerinde başvuran aleyhinde iddia olunan uygunsuz davranıştan dolayı başvurana cezai sorumluluk isnat eden bir ifade içermesi durumunda bu, Sözleşme’nin 6 § 2 maddesi kapsamında bir konuyu ortaya atacaktır (bk., yukarıda anılan Kemal Coşkun, § 53 ve burada anılan davalar).”
Anayasa Mahkemesi 21.10.2020 tarih, 2018/4692 başvuru numaralı karar
“29. Masumiyet karinesi, Anayasa'nın 38. maddesinin dördüncü fıkrasında "Suçluluğu hükmen sabit oluncaya kadar kimse suçlu sayılamaz" şeklinde düzenlenmiştir. Anayasa’nın 36. maddesinde ise herkesin iddia ve savunma ile "...adil yargılanma" hakkına sahip olduğu belirtilmektedir. Anılan maddeye adil yargılanma ibaresinin eklenmesine ilişkin gerekçede, Türkiye'nin taraf olduğu uluslararası Sözleşmelerce de güvence altına alınan adil yargılama hakkının madde metnine dâhil edildiği vurgulanmıştır. Nitekim Sözleşme'nin 6. maddesinin (2) numaralı fıkrasında, kendisine bir suç isnat edilen herkesin suçluluğu yasal olarak sabit oluncaya kadar suçsuz sayılacağı düzenlenmiştir. Bu itibarla masumiyet karinesi, Anayasa’nın 36. maddesinde güvence altına alınan adil yargılanma hakkının bir unsuru olmakla beraber suçluluğu hükmen sabit oluncaya kadar kimsenin suçlu sayılamayacağına dair Anayasa’nın 38. maddesinin dördüncü fıkrasında ayrıca düzenlenmiştir (Adem Hüseyinoğlu, B. No: 2014/3954, 15/2/2017, § 33).
30. Masumiyet karinesi, hakkında suç isnadı bulunan bir kişinin adil bir yargılama sonunda suçlu olduğuna dair kesin hüküm tesis edilene kadar masum sayılması gerektiğini ifade etmekte ve hukuk devleti ilkesinin de bir gereğini oluşturmaktadır (AYM, E.2013/133, K.2013/169, 26/12/2013).
31. Masumiyet karinesinin bir yönü kişi hakkındaki ceza yargılaması sonuçlanıncaya kadar geçen, bir başka ifadeyle kişinin ceza gerektiren bir suçla itham edildiği (suç isnadı altında olduğu) sürece ilişkin olup suçlu olduğuna dair hüküm tesis edilene kadar kişinin suçluluğu ve eylemleri hakkında erken açıklamalarda bulunulmasını yasaklar. Güvencenin bu yönünün kapsamı sadece ceza yargılamasını yürüten mahkemeyle sınırlı değildir. Güvence aynı zamanda diğer tüm idari ve adli makamların da işlem ve kararlarında, suçluluğu hükmen sabit oluncaya kadar kişinin suçlu olduğu yönünde ima ya da açıklamalarda bulunmamasını gerekli kılar (Galip Şahin, B. No: 2015/6075, 11/6/2018, § 39). Buna göre hiç kimse, suçluluğu hükmen sabit oluncaya kadar yargılama makamları ve kamu otoriteleri tarafından suçlu olarak nitelendirilemez ve suçlu muamelesine tabi tutulamaz (Kürşat Eyol, B. No: 2012/665, 13/6/2013, § 26).
32. Bununla birlikte tüm idari ve adli makamların işlem ve kararlarında masumiyet karinesine aykırı bir yön olup olmadığı değerlendirilirken kullanılan ifadelerin bağlamının da nazara alınması gerekir. İdari ve adli makamların suç isnadı altında kişilerle ilgili verdikleri kararlar bütün hâlinde dikkate alınmalı ve kişinin suçlu olduğuna dair bir yargıda ya da imada bulunulup bulunulmadığı bundan sonra değerlendirilmelidir.
33. Diğer taraftan masumiyet karinesi, kişilere soruşturma yapılmamasını isteme yönünde bir güvence sağlamamaktadır. Kaldı ki suçluluğu hükmen sabit oluncaya kadar kimse suçlu sayılmadığından soruşturma/kovuşturma yapılmasına yer olmadığına dair kararların verildiği durumlarda da kişi hakkında masumiyet karinesi devam etmektedir.”
Anayasa Mahkemesi 14.10.2020 tarih, 2018/34758 başvuru numaralı karar
“25. Masumiyet karinesi, kişinin suç işlediğine dair kesinleşmiş bir yargı kararı olmadan suçlu olarak kabul edilmemesini güvence altına alır. Bunun sonucu olarak kişinin masumiyeti asıl olduğundan suçluluğu ispat külfeti iddia makamına ait olup kimseye suçsuzluğunu ispat mükellefiyeti yüklenemez. Ayrıca hiç kimse, suçluluğu hükmen sabit oluncaya kadar yargılama makamları ve kamu otoriteleri tarafından suçlu olarak nitelendirilemez ve suçlu muamelesine tabi tutulamaz (Kürşat Eyol, B. No: 2012/665, 13/6/2013, § 26).
26. Masumiyet karinesinin ihlal edilip edilmediği değerlendirilirken özellikle hukuk ve idari yargılama bakımından üzerinde durulması gereken önemli hususlardan biri, yargılamayı yapan makamın ilgili kişiye suç isnat edip etmediğidir (Y.A., B. No: 2014/6454, 18/7/2018, § 16).”
Anayasa Mahkemesi 17.05.2018 tarih, 2015/19616 başvuru numaralı karar
“31. Masumiyet karinesi, hakkında suç isnadı bulunan bir kişinin adil bir yargılama sonunda suçlu olduğuna dair kesin hüküm tesis edilene kadar masum sayılması gerektiğini ifade etmekte ve hukuk devleti ilkesinin de bir gereğini oluşturmaktadır (AYM, E.2013/133, K.2013/169, 26/12/2013). Anılan karine, kişinin suç işlediğine dair kesinleşmiş bir yargı kararı olmadan suçlu olarak kabul edilmemesini güvence altına almaktadır. Bunun sonucu olarak kişinin masumiyeti asıl olduğundan suçluluğu ispat külfeti iddia makamına ait olup kimseye suçsuzluğunu ispat mükellefiyeti yüklenemez. Ayrıca hiç kimse, suçluluğu hükmen sabit oluncaya kadar yargılama makamları ve kamu otoriteleri tarafından suçlu olarak nitelendirilemez ve suçlu muamelesine tabi tutulamaz (Kürşat Eyol, B. No: 2012/665, 13/6/2013, § 26).
32. Sanık masumiyet karinesi gereği suçsuz sayıldığı için yargılama yapılmakta ve maddi gerçeğe ulaşılmaya çalışılmaktadır. Maddi gerçeğe ulaşmak için suç isnadı altında olan kişiden masum olduğunu ispat etmesi istenemez. Çünkü suç isnadı altında da olsa kişi, hükmen sabit oluncaya kadar suçsuz kabul edilmektedir (Adem Hüseyinoğlu, § 35).”
Yargıtay 4. Ceza Dairesi 17.12.2019 tarih, 2019/7936 E. 2019/20104 K.
“Anayasanın 38/4. maddesinde, suçluluğu hükmen sabit oluncaya kadar kimsenin suçlu sayılamayacağı belirtilmiştir. Yine AİHS'in 6. maddesinin ikinci fıkrasında "bir suç ile itham edilen herkes, suçluluğu yasal olarak sabit oluncaya kadar suçsuz sayılır" denilmiştir. Amacı somut olayda maddi gerçeğe ulaşarak adaleti sağlamak, suç işlediği sabit olan faili cezalandırmak, kamu düzeninin bozulmasını önlemek ve bozulan kamu düzenini yeniden tesis etmek olan ceza muhakemesinin en önemli ve evrensel ilkelerinden birisi de öğreti ve uygulamada; "suçsuzluk" ya da "masumiyet karinesi" olarak adlandırılan kuralın bir uzantısı olan ve Latincede; "in dubio pro reo" olarak ifade edilen "şüpheden sanık yararlanır" ilkesidir. Bu açıklamalar birlikte değerlendirildiğinde, sanığın isnat edilen suçu işlediğine hükmedilmesi ve bu hükmün kesinleşmesi durumunda, suçun işlendiğinden bahsedilebilecektir.”
Yargıtay Ceza Genel Kurulu 04.06.2020 tarih, 2018/15-140 E. 2020/264 K.
“Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'nin 6. maddesinin 2. fıkrasında; "Bir suç ile itham edilen herkes, suçluluğu yasal olarak sabit oluncaya kadar masum sayılır." ve Anayasa'nın 38. maddesinin 4. fıkrasında; "Suçluluğu hükmen sabit oluncaya kadar, kimse suçlu sayılamaz." şeklinde tanımlanan "Lekelenmeme hakkı (masumiyet karinesi)" ilkesine aykırı uygulamalara neden olunabileceği, 3628 Sayılı Kanun'un 4. maddesinde sanığa yüklenen ispat külfetinin sanığın gelirleri ve giderlerinin hangi kalemlerden oluştuğu hususunda adli makamlara bildirimde bulunmasından ibaret olduğu, sanığın haksız mal edinmediğinin, itham edildiği suçu işlemediğinin ispatı noktasında sanığa bir külfetin yüklenemeyeceği, sanığın gelirlerini oluşturan kalemleri bildirmesinden sonra maddi gerçeğin ortaya çıkartılması adına sanık tarafından bildirilen gelirlerin ve giderlerin doğruluğunun denetimi ile malların kanuna veya genel ahlaka uygun olarak sağlanıp sağlanmadığı veya ilgilinin yaptığı harcamalardaki artışların sosyal yaşantısı bakımından geliriyle uygun olup olmadığı hususlarının denetiminin mahkeme tarafından yapılacağı, sanığa yüklenen ispat külfetinin, mahkemenin gerekli araştırmayı resen yapma görevini ortadan kaldırmayacağı kabul edilmelidir.”