CEZA HUKUKU İLKELERİ

SUÇTA VE CEZADA KANUNİLİK İLKESİ


Suçta ve cezada kanunilik ilkesi; suçların ve cezaların yalnızca kanunla belirlenebileceği ilkesini ifade etmektedir. Bu ilkenin aşağıdaki prensipleri barındırır:


SUÇTA VE CEZADA KANUNİLİK İLKESİ MAHKEME KARARLARI

Konuyla ilgili bir kısım mahkeme kararları aşağıdaki gibidir: 

Anayasa Mahkemesi 15.10.2014 tarih, 2012/731E. Mahmut Manbaki kararı

“34. Suçta ve cezada kanunilik, Anayasa ve AİHS’de güvence altına alınmış temel bir ilkedir (B. No: 2013/849, 15/4/2014, § 28).

35. Anayasa’nın “Suç ve cezalara ilişkin esaslar” kenar başlıklı 38. maddesinin birinci fıkrası şöyledir:

“Kimse, işlendiği zaman yürürlükte bulunan kanunun suç saymadığı bir fiilden dolayı cezalandırılamaz; kimseye suçu işlediği zaman kanunda o suç için konulmuş olan cezadan daha ağır bir ceza verilemez.”

36. AİHS’nin “Kanunsuz ceza olmaz” kenar başlıklı 7. maddesinin (1) numaralı fıkrası şöyledir:

“Hiç kimse, işlendiği zaman ulusal veya uluslararası hukuka göre suç oluşturmayan bir eylem veya ihmalden dolayı suçlu bulunamaz. Aynı biçimde, suçun işlendiği sırada uygulanabilir olan cezadan daha ağır bir ceza verilemez.

37. Anayasa’nın temel hak ve özgürlüklerle ilgili bölümlerinde kanunla düzenleme ilkesine pek çok maddede ayrı ayrı yer verildiği gibi, 13. maddede ifade edilen temel hak ve özgürlüklerin sınırlanmasına ilişkin genel ilkelerde de sınırlamaların “ancak kanunla” yapılabileceği kurala bağlanmıştır. Anayasa’nın suç ve cezaları düzenleyen 38. maddesinde de (§ 35) “suçta ve cezada kanunilik ilkesi” özel olarak güvence altına alınmıştır. (B. No: 2013/849, 15/4/2014, § 31).

38. Anayasa’nın 38. maddesinin birinci fıkrasında, “Kimse, ... kanunun suç saymadığı bir fiilden dolayı cezalandırılamaz” denilerek “suçta kanunilik”, üçüncü fıkrasında da “ceza ve ceza yerine geçen güvenlik tedbirleri ancak kanunla konulur” denilerek, “cezada kanunilik” ilkeleri güvence altına alınmıştır. Anayasa’da öngörülen “suçta ve cezada kanunilik ilkesi”, insan hak ve özgürlüklerini esas alan bir anlayışın öne çıktığı günümüzde, ceza hukukunun da temel ilkelerinden birini oluşturmaktadır. Anayasa’nın 38. maddesine paralel olarak 5237 sayılı Kanun’un 2. maddesinde düzenlenen “suçta ve cezada kanunilik ilkesi” uyarınca, hangi eylemlerin yasaklandığı ve bu yasak eylemlere verilecek cezaların hiçbir kuşkuya yer bırakmayacak biçimde kanunda gösterilmesi, kuralın açık, anlaşılır ve sınırlarının belli olmasını gerektirmektedir. Kişilerin yasak eylemleri önceden bilmeleri düşüncesine dayanan bu ilkeyle temel hak ve özgürlüklerin güvence altına alınması amaçlanmaktadır (AYM, E.2010/69, K.2011/116, K.T. 7/7/2011).

39. Suçta ve cezada kanunilik ilkesi, hukuk devletinin kurucu unsurlarındandır. Kanunilik ilkesi, genel olarak bütün hak ve özgürlüklerin düzenlenmesinde temel bir güvence oluşturmanın yanı sıra, suç ve cezaların belirlenmesi bakımından özel bir anlam ve öneme sahip olup, bu kapsamda kişilerin kanunen yasaklanmamış veya yaptırıma bağlanmamış fiillerden dolayı keyfi bir şekilde suçlanmaları ve cezalandırılmaları önlenmekte, buna ek olarak, suçlanan kişinin lehine olan düzenlemelerin geriye etkili olarak uygulanması sağlanmaktadır. (B. No: 2013/849, 15/4/2014, § 32).

43. Ceza yaptırımına bağlanan fiilin kanunda açık bir şekilde düzenlenmesi şartı, suç ve cezalara dair düzenlemelerin şeklî bakımdan kanun biçiminde çıkarılmasının yeterli olmadığı, bunların içerik bakımından da belli amacı gerçekleştirmeye elverişli olmaları gerektiğini ifade etmektedir. Bu açıdan kanun metni, bireylerin, gerektiğinde hukuki yardım almak suretiyle, hangi somut eylem ve olguya hangi hukuksal yaptırımın veya sonucun bağlandığını belli bir açıklık ve kesinlikte öngörebilmelerine imkân verecek düzeyde kaleme alınmış olmalıdır. Dolayısıyla, uygulanması öncesinde kanun, muhtemel etki ve sonuçlarına dair yeterli derecede öngörülebilir olmalıdır. Bununla birlikte, kanun metninin tüm sonuç ve etkileri göstermesi her zaman beklenemeyeceğinden, aranan açıklığın ölçüsü, söz konusu metnin içeriği, düzenlemeyi hedeflediği alan ile hitap ettiği kitlenin statü ve büyüklüğü gibi faktörler dikkate alınarak belirlenebilir. Bu özelliklere sahip kanunun, aynı zamanda kolaylıkla erişilebilir nitelikte olması gerekir (AYM, E.2011/62, K.2012/2, K.T. 12/1/2012).”

Yargıtay Ceza Genel Kurulu 10.03.2020 tarih, 2017/11-48 E. 2020/168 K. 

“5237 Sayılı TCK'nın 2. maddesinde de;

' ( 1 ) Kanunun açıkça suç saymadığı bir fiil için kimseye ceza verilemez ve güvenlik tedbiri uygulanamaz. Kanunda yazılı cezalardan ve güvenlik tedbirlerinden başka bir ceza ve güvenlik tedbirine hükmolunamaz.

( 2 ) İdarenin düzenleyici işlemleriyle suç ve ceza konulamaz.

( 3 ) Kanunların suç ve ceza içeren hükümlerinin uygulanmasında kıyas yapılamaz. Suç ve ceza içeren hükümler, kıyasa yol açacak biçimde geniş yorumlanamaz.' hükmü ile belirtilen ilkeye yer verilmiştir.

Ceza hukukunun temel ilkelerinden birini oluşturan suçta ve cezada kanunilik ilkesi uyarınca, hangi fiillerin suç teşkil ettiğinin ve bu fiillere uygulanacak yaptırımların hiçbir kuşkuya yer bırakmayacak biçimde kanunda gösterilmesi gerekmektedir. Bireylerin yasak fiilleri önceden bilmeleri düşüncesine dayanan bu ilkeyle, temel hak ve özgürlüklerinin korunmasının güvence altına alınması amaçlanmaktadır.

Ceza veya güvenlik tedbiri yaptırımı uygulanabilmesi için fiili kanunun 'açıkça' suç sayması gerektiğinden, suç ve cezaların şekli bakımdan kanunla düzenlenmesi yeterli olmayıp, içerik bakımından da belirli amacı gerçekleştirmeye elverişli olmaları gerekir. Ceza hukukunda 'belirlilik' ilkesi olarak tanımlanan ilkeye göre, suç ve ceza içeren kanun maddesinde hangi davranışların suçu oluşturduğunun açık ve anlaşılır bir biçimde tarif edilmesi, sınırlarının belli olması ve suç için uygulanacak ceza ile güvenlik tedbirlerinin gösterilmesi gerekmektedir. Belirlilik ilkesi, hukuksal güvenlikle bağlantılı olup birey hangi somut eylem ve olguya, hangi hukuksal yaptırımın veya sonucun bağlandığını bilmelidir. Birey ancak bu durumda kendisine düşen yükümlülükleri öngörebilir ve davranışlarını belirler. Hukuk güvenliği, normların öngörülebilir olmasını, bireylerin tüm eylem ve işlemlerinde devlete güven duyabilmesini, devletin de yasal düzenlemelerde bu güven duygusunu zedeleyici yöntemlerden kaçınmasını gerekli kılar.

Suç ve cezaların ancak kanunla düzenlenebileceği, Anayasa'nın 7. maddesi gereğince ise yasama yetkisinin Türkiye Büyük Millet Meclisine ait olduğu gözetildiğinde, idare organlarınca kararname, tüzük, yönetmelik, karar, tebliğ ve sirküler gibi işlemlerle suç ve ceza konulamaz. Nitekim bu husus 5237 Sayılı TCK'nın 2. maddesinin 2. fıkrasında 'İdarenin düzenleyici işlemleriyle suç ve ceza konulamaz.' şeklinde açıkça belirtmiştir. Ayrıca Anayasa'nın suçta ve cezada kanunilik ilkesine yer veren 38. maddesi ve temel hak ve özgürlüklerin ancak kanunla sınırlandırılabileceğine ilişkin 13. maddesi de, idarenin düzenleyici işlemleriyle suç ve ceza konulamayacağını açıkça ortaya koymaktadır.”

Yargıtay Ceza Genel Kurulu 30.04.2019 tarih, 2017/14-821 E. 2019/358 K. 

Gelinen bu aşamada ceza hukukunda "kıyas" ve "yorum" kavramları üzerinde durulması gerekmektedir.

Doktrindeki "kıyas" ve "yorum"a yönelik;

Bahri Öztürk, M. R. Erdem ve Veli Özbek; "Kanunda kural boşluğunun bulunması durumunda bu boşluğun ilgili kanundaki veya hukuk düzenindeki en benzer hukuk kuralı bulunarak doldurulmasıdır." [Bahri Öztürk, M. R. Erdem, Veli Özbek, Ceza Hukuku Genel hükümler ve Özel Hükümler ( Kişilere ve Mala Karşı Suçlar ), T. Kitabevi, Ankara, 2003, s. 5.], Nevzat Toroslu ve Haluk Toroslu; "Kanunda öngörülen durumlara ilişkin düzenlemeleri veya genel ilkelerden elde edilen düzenlemeleri, kanunda öngörülmeyen benzer durumları kapsamına alacak şekilde genişleterek bu durumların çözümlenmesi işlemidir. Kıyas yeni normlar yaratma faaliyeti olmayıp, hareket noktası yazılı hukuk olan ve bu hukukun mantıkî yaygınlaşmasını sağlayan benzerliklere dayalı bir akıl yürütme; yorum ise kanunun anlamını araştırmak ve açıklamak için başvurulan zihinsel bir faaliyettir." ( Nevzat Toroslu, Haluk Toroslu, Ceza Hukuku, Savaş Yayınevi, 2016, s. 58, 65. ), "Yorumcu, her zaman, normun sözlerinden doğrudan elde edilen sonuç ile yani normun görünüşteki anlamı ile yetinemez; o aynı zamanda normun özünde yer alan anlamını ve gerçek kapsamını da araştırmak zorundadır." ( Nevzat Toroslu, Ceza Hukuku, Savaş Yayınevi, 1998, s. 26. ) şeklinde görüşler ileri sürmüşlerdir.

Öğretide yorum yöntemleri olarak gramatik ( lâfzı ), sistematik, tarihsel ve teolojik ( amaçsal ) yorum yöntemleri benimsenmiştir. Bu yöntemlerin içerisinde lâfzı yorum öncelikli olsa da tüm yorum yöntemlerinin birlikte kullanılması mümkündür. Bu doğrultuda doktrinde Kayıhan İçel; "Örneksemede ( kıyasta ) benzetme ile yasal boşluk doldurulmaktadır. Oysa ki genişletici yorumda var olan bir hükümden yola çıkılarak yasa koyucunun iradesi belirlenmektedir. Diğer bir ifade ile genişletici yorum, yasada kullanılan sözcüklerin yasa koyucunun amacından daha dar olması durumunda başvurulacak bir yorum şeklidir." ( Kayıhan İçel, Ceza Hukuku Genel Hükümler, Beta, 2017, s. 108. ) şeklinde açıklamalarda bulunmuştur.

Yargıtay Ceza Genel Kurulu 28.01.2020 tarih, 2015/3-1206 E. 2020/31 K. 

“5237 Sayılı TCK'nın 'Suçta ve Cezada Kanunilik İlkesi' başlıklı 2. maddesinin 3. fıkrasında; 'Kanunların suç ve ceza içeren hükümlerinin uygulanmasında kıyas yapılamaz. Suç ve ceza içeren hükümler, kıyasa yol açacak biçimde geniş yorumlanamaz' hükmü getirilmiştir. Maddenin gerekçesinde; 'Böylece ceza kanunlarının bireye güvence sağlama işlevinin bir gereği daha yerine getirilmiş olmaktadır. Yeni tarihli ceza kanunlarında da kıyas yasağına ilişkin olarak açık hükümlere yer verilmektedir. Örneğin yeni Fransız Ceza Kanununda bu husus ‘ceza kanunları dar yorumlanır' biçiminde ifade edilmiştir. Kıyas yasağıyla getirilen güvencenin tam anlamıyla uygulanabilmesini mümkün kılmak amacıyla, kıyasa yol açacak şekilde yapılacak geniş yoruma da başvurulamayacağı açıkça ifade edilmiştir. Ancak bu hükümle ceza hukukunda genişletici yorum tümüyle yasaklanmamakta, sadece bu yorum biçiminin kıyasa yol açacak şekilde uygulanmasının önüne geçilmek istenmektedir” denilmiştir.

Öğretide de 'yorum' ve 'yorum araçlarıyla' ilgili birtakım görüşler ileri sürülmüştür.

Yorum; bir sözün, bir deyimin, bir kanun hükmünün gerçek anlamını araştırmak için yapılan zihinsel bir faaliyettir. Başka bir ifadeyle, bir hukuk kuralının anlamını ve kapsamını ortaya çıkarmak için gerçekleştirilen işleme 'yorum' adı verilir. Çoğu kez kanunda kullanılan kelimeler veya kanun metninin anlamının tespitinde bir güçlük çıkmaz. Ancak bazen hukuk kuralı belirsiz olabileceği gibi birden fazla manaya da gelebilir. İşte bu gibi durumlarda, kanunun uygulanmasını sağlamak için kuralın hakiki anlamını ortaya çıkarmak zorunluluğu hasıl olur. Ceza Hukuku alanında da yasanın soyut hükümlerinin somut olaylara uygulanması sırasında içeriğinin ve kapsamının belirlenmesi için yorum işleminin uygulanması gerekir. Yorumda bulunan hâkimin görevi, uygulayacağı yasa maddesinin içeriğini ve kapsamını aynı olayda karar verebilecek herhangi bir diğer hâkimin anlaması gerektiği şekilde anlamaktır. Ceza hukuku alanındaki yorum, suçta ve cezada kanunilik ilkesinin gereklerine uygun olarak yapılmalıdır. Bu nedenle, ceza hukuku normlarının sanığın zararına olarak, kıyas niteliğinde, genişletici biçimde yorumlanması kanunilik ilkesine ters düşer. Yorum için kullanılacak doğrudan araçlar yasa metninde yer alanlardır. Bunlardan ilki metindeki sözcüklerdir. Sözcüklerin günlük dildeki anlamları ile hukuk dilindeki anlamları farklı ise, hukuk dilindeki anlamlarına öncelik verilmesi gerekir. Bu yorum biçimine, 'dil bilimi yorumu', 'lafzi yorum' veya 'söz yorumu' da denir. Yasada kullanılan her kelimenin belirli bir anlatım amacının bulunduğunu kabul etmek gerekir. Yorumda 'yasada gereksiz terimler kullanılmaz' varsayımından hareket edilerek kanun koyucunun gerçek iradesine ulaşılmaya çalışılmalıdır. Yasal normun yorumlanmasında 'mantık kuralları' da önem gösterir. A fortiori ( öncelik ) ve a contrario ( karşıt kavramdan anlam çıkarma ) kuralları yorumda yararlanılan mantık araçlarındandır. Yorum yapılırken normun yasanın sistematiği içindeki yerini de dikkate alıp değerlendirmek gerekir. 'Sistematik yorum' olarak adlandırılan bu tür yorum yasanın metnine göre yapılan yorumu ( sözel-lafzi yorum ) tamamlayıcı niteliktedir. Bu şekilde, bir normun yasada bulunduğu kısım ve bölümde yer alan diğer normların ortak özellikleri yorumda yardımcı olur. Normun yasaya konulmasının nedeni, normun amacı ve korunan hukuksal yarar yorumun gerçekleştirilmesinde yararlanılması gereken araçlardandır. Yasaların gerekçeleri bu konuda yol gösterici olabilir. Yasa gerekçesinde aydınlatıcı açıklamalar yoksa, yapıldığı dönemdeki sosyal ve politik koşullar incelenerek 'neden' ve 'amaç' ortaya konulmalıdır. Bu konuda yasama organının yasayla ilgili 'hazırlık çalışmaları', özellikle meclis komisyon çalışmalarındaki görüşler neden ve amaç hakkında yorumcuya bilgi verebilir. Ceza hukuku normları 'çağdaş ceza hukukunun evrensel ilkeleri' paralelinde yorumlanmalıdır. Böylece 'kusursuz suç ve ceza olmaz', 'hukuk devleti', 'insan onurunun korunması' ilkelerinin yanı sıra 'suçta ve cezada kanunilik ilkesi' kapsamında 'belirlilik', 'örnekseme yasağı', 'geçmişe uygulama yasağı' ve 'geleneklere göre suç yaratılması yasağı' ilkeleri ceza hukuk normunun yorumlanmasında her zaman göz önünde tutulmalıdır ( Kayıhan İçel, Ceza Hukuku Genel Hükümler, Beta, 4. Bası, Ankara, 2017, s.143-146., M. E. Artuk - A. Gökcen, Ceza Hukuku Genel Hükümler, Adalet Yayınevi, 13. Bası, Ankara, 2019, s.182-188. ).

Hukuk ile kanun ayrı kavramlar olup hukuk normları yalnızca kanunlardan ibaret değildir. Hukuki düzen anlamındaki 'hukuk', organizasyon hâlinde yaşayan insanların yekdiğeriyle olan ilişkilerini düzenleyen hukuk normlarının bir bütünüdür. Bu nedenle yasa normları, hukuk normlarının ancak bir bölümünü oluşturur. Çağdaş hukuk, normların yazılı kaynaklar hâlinde olmasını ister. Ancak yazılı hukukun yararlarına karşın bazı sakıncaları bulunduğu da ileri sürülür. Sıkça değişen gereksinimlerin süratle karşılanamaması, fert ile toplum diyalektiğinin ahenkli bir şekilde uzlaştırılamaması ve en önemlisi yasaların bazen eşitsizlikleri, dolayısıyla haksızlıkları içermesi bu sakıncaların başında gelir. Bu itibarla hüküm verecek merci, hukuki normun anlamını araştırmak zorundadır. Yorum denilen bu düşünsel araştırma işlemi, ortak hukuki değerlerin sistematik bütünü olarak hukuki düzenin bir bölümünün bütünle karşılaştırılması anlamındadır. Böylece yalnızca yasanın metnine bakmak veya yasa koyucunun iradesini bulmaya çalışmak tek başına bir yorum biçimi olarak kabul edilemez. Hukuk düzeni içinde olan bir normun anlamı bir arada veya ayrı ayrı olmak üzere çeşitli yollarla belirlenecektir. Diğer bir anlatımla yazılı hukukun ( kanun ) hak veya adalet denilen ve yazılı olmayan hukuka dayanması gerektiğinden, yasalar hak ve adaleti, eşitliği sağlayacak şekilde yorumlanmalıdır. Yasaların yanlışlıklarından veya yeni gereksinimlere yanıt veremeyişlerinden ortaya çıkabilecek sakıncalar ancak bu suretle giderilebilir.

Sonuç olarak; yorum, hukuka kaynak oluşturan bir metnin anlamı ve kapsamını belirlemek amacıyla girişilen bir düşünsel işlem olduğuna göre, bu işlemde esas, yasa koyucunun metin ile öngördüğü iradenin gerçek ve asıl anlamının belirlenmesidir. Burada araştırılması gereken husus, uygulandığı zamanın sosyal koşullarına göre yasanın nesnel iradesidir. Bu yola başvurulurken yorum araçları olarak yasa metninde kullanılan kelimelerin anlamları üzerinde durulmalı, gramer ve mantık kuralları, yasanın yayınlanması hususundaki amaç nazara alınmalı, yasanın genel sistemi, esas fikri değerlendirilmeli, metin dışı olarak da hukukun genel ilkeleri ve yasanın hazırlık çalışmaları göz önünde bulundurulmalıdır. Bu yöntemlerin içerisinde lafzi-sözel yorum öncelikli olsa da tüm yorum yöntemlerinden bazılarının veya tümünün birlikte kullanılması da mümkündür.”

Yargıtay Ceza Genel Kurulu 21.01.2020 tarih, 2016/12-963 E. 2020/18 K. 

“Bütün çağdaş ceza kanunlarında olduğu gibi bizim ceza kanunumuzda kıyasın yapılamayacağı tereddütsüzce kabul edilirken, ceza muhakemesi hukukunda; 'temel haklarının sınırlandırılması ve istisnai hükümlerin genişletilmesi' dışındaki hususlarda kıyas yapılabileceği hususunda da gerek öğretide gerek uygulamada herhangi bir duraksama bulunmamaktadır. CMK'nın 308 maddesinin 1. fıkrasına eklenen son cümlenin temel haklarda herhangi bir sınırlama içermediği gibi çağdaş bütün anayasalar gibi bizim anayasamızda da kabul edilen mahkemeye erişim hakkının önündeki engellerin aşılmasına ve buna bağlı olarak hukuk devletinde yaşayan vatandaşların uğrayacakları haksızların önlenmesini de yardımcı olacağı açıktır. Ceza kanununda suç olarak tanımlanan eylemleri işlediği hususunda dava açmaya yeterli delil elde edilen herkes hakkında dava açılarak sanık sıfatını alması mümkün olduğundan 'sanık lehine itirazda süre aranmaz' kuralının istisnai bir hüküm olmadığı çok net bir şekilde anlaşıldığı için somut olayımızda ceza muhakemesinde kıyas yapılabileceğine ilişkin kuralın istisnaslarından başka bir deyişle kıyas yasağından söz etmek mümkün değildir.”

Yargıtay Ceza Genel Kurulu 05.06.2018 tarih, 2017/8-880 E. 2018/270 K. 

“Ceza hukukunda kanunilik ilkesinin bir sonucu olarak yasaklanan ve kanunda açıkça suç olarak gösterilmemiş olan bir fiilin, kanunda yer alan ve söz konusu fiile en çok benzeyen suça dair hükümler uygulanmak suretiyle cezalandırılması şeklinde tezahür edebilecek kıyas metodu, ceza hukukunun aksine ceza muhakemesi hukukunda kural olarak serbesttir. Ancak, ceza muhakemesi hukukunda da kıyasa başvurulmasının sınırları vardır. İstisnai ve sınırlayıcı hükümler kıyas yasağı kapsamındadır.”